25 Temmuz 2012 Çarşamba

Fısıltılar

Söyleyeceklerimi  söyleyebilmek ne kadar zor geldiyse yazmak ta bir o kadar zor.. . Kendimle bile paylaşmaktan korktuğum çocukça mı? aptalcana mı tam tanımlayamağım ama beni çok yoran bir durum… Biriyle paylaşmak istiyorum kendime söylemekten korktuğum şeyleri nasıl bir başkasıyla paylaşırım… Bilemiyorum..Bilemedim..
Fakat içimden çıkmalı daralan nefesim, sıkışan kalbim rahat etmeli, kafamın içindeki kalabalık biraz seyrekleşmeli… Belki önceki yıllar şartlar farklı olsaydı dağları yıkar, dünyaları yakardım.. Ama şimdi bilemiyorum.. Dedim ya çocukluk mu? aptallık mı? bilemedim..

Keşke

Kendimiz ile ilgili muhasebe yaparken keşkelerin  oranı bize hayatta nasıl bir yol aldığımızı gösterir diye düşünüyorum. Hani “keşke, şunu yapsaydım böyle olmazdı” ya da “keşke şunu yapmasaydım da böyle olmasaydı” dediğimiz keşkeler. Şöyle bir an durup geldiğimiz yere bakalım, neredeyiz?  

“Allah’a şükür öyle çok keşke diyeceğim bir durum yok. Hemem hemen her şey gönlümce ve isteklerim doğrultusunda oldu ve keşke diyebileceğim öyle içimi acıtacak durumlar yaşamadım.” Diyorsanız tebrikler süper bir his olmalı.
Yoksa “Aman Allah’ım ne kadar da çok keşkem varmış.  Keşke ailemin sözünü dinleseydim, keşke o  kararı almasaydım, keşke sussaydım, keşke konuşsaydım, keşke… ,keşke….“ diye listesi  uzayıp  gidenlerden misiniz?  O zaman size de Allah kolaylık versin.




Akbıyık Oyuncu Sok no:55




Çocukluğum hayatımın unutulmaz anılarının saklandığı bir yerde Sultanahmet’te geçti. 12 Mart 1967 ‘de Oyuncu sok no 55’te dünyaya gelmişim. Evin girişinde Her ikisi de rahmetli Kıymet Teyze ve Cemal Amca otururlarmış. Ben doğduktan hemen sonra Cemal Amca vefat etmiş. Yan komşularımız Kadir Amca’nın evinde  oturan Nurettin amca, eşi Dildar Teyze, Yurdagül Abla, Şevket, Suat ve Tuğba. Hemen üstündeki dairede Rahmetli Mehmet Öğretmen, eşi Makbule Teyze, Hilal Abla, Hayati Abi, Emine (Hadiye) Abla. Birde Kadir Amca’nın bahçesine doğru THY’de çalışan yanılmıyorsam Mustafa Amca (soyadı Pekcan) eşinin adını hatırlayamıyorum, iki kızı vardı bir oğlu vardı. Oğlu Eftal benim arkadaşımdı. Onların altında ise Yoğurtçu Hüseyin amca ve Eşi Zekiye teyze otururdu. Bir bina sonra köprünün karşısına denk gelirdi yine Hüseyin Amca ve Yaşar Teyze otururlardı, kızları Gülay Abla. Bizim evin sağında ise Bulgar göçmeni bir aile otururdu (İsimlerini hatırlayamıyorum.) Kızları vardı Bahar abla. Giriş katında ise Cemafer teyze otururdu. Hemen yanındaki bina da ise Antepli Hüseyin Amcalar otururdu. Geniş bir aile idi ve çok cevval çocukları vardı. Antep yemek kültürünü de sokağa yayan onlardı. Çig köfte J Leyland bir kamyonları vardı, kömür nakliye ileri falan yaparlardı. Onların yanında bizim  evin arkasına denk gelen kısımda ise Sultanahmet’te bakkalı olan bir amca otururdu. Büyük yangın onların evinden çıkmıştı. 1982 dünya kupası zamanı. Sokağın sonuna doğru Kadir amcalara kadar 3-4 ev daha var fakat hafıza yetmedi? Oya, Şahin gibi isimler var kafamda dönen o kadar. Yine Oyuncu çıkmazı sokakta önce dut ve incir ağacının olduğu bir bahçe hemen sonra kağıt deposu olan bir fındık bahçesi vardı. Onun devamın da ise bir kauçuk fabrikası sahile bakardı. Oyuncu sokağın başında Bakkal Cemil amca ve kardeşlerinin evi vardı. Buradan isimler hafızamda gidiyor geliyor. Şaban diye bir arkadaşım vardı. Sonra Cemil Abilerin evinin karşısında büyük bir ev vardı altı bir ara bakkal olarak işletilmişti. Altta ilkokul arkadaşım Gülay Yüce’ler otururdu. Onun yanı kuşlu ev… Laz bakkala doğru  gitmeden tekrar geri köprüye gelelim. Köprünün karşısındaki bahçeli ilk ev Hüseyin amcalarındı bunu söylemiştim yanında Avukat amca’nın evi vardı. Avukat amca Eser ve Değer isminde iki kızı vardı. Bahçelerinde bir aile yaşardı Mustafa ağabeyler diyesim geliyor? Bende herkese Mustafa diyorum galiba J. Bize kitap getirirdi çalıştığı yerden. Sonra Zaman ağabeylerin evi, Sonra Kürt Sebahat, dur bakalım sayabilecek miyim kızarlın isimlerini Meral, Oya, Derya, Deniz.. Baki abi hep bir erkek çocuk istemişti. Döndük hemen yanlarında arkadaşım Cem’lerin evi. Dede, babaane (Allah gani gani rahmet eylesin ). Dede 70 yaşındaydı çıkmış akasya ağacının başına elinde testere ağacı kesiyor (sıkıyorsa şimdi sadece ağaca çıkta göreyim). İsimleri aklıma gelmedi Cem’in babası, Annesi, Haydar birde sonradan Yasin’di değil mi? Önümüz sahil, surlar. Aradaki boşluklardan biraz sahili seyredelim. Amman dikkat ayakları sarkıtmayın düşersiniz J. Sıkıysa bu surların olduğu yerde top oynayın da görelim. Arsada bir taraf avukat amcaların duvarı. Bir tarafı surlar, bir tarafı Cem’lerin evi ve bir tarafı da Allah rahmet eylesin Yaşar Amcaların evinin duvarı.. Biz top oynarken (Yaşar amca ancak camiye falan gittiğinde )Yaşar Amca geliyor dendiğinde kaçacak delik arardık. Döndük, hemen yanında Gülperi’diyesim geliyor iki ya da sonradan üç mü oldu? kız kardeşin ailesi ile oturduğu ev. Ve yanlarında Uğur’ların evi. Faik, Muazez, Teyze ve amca. Karşılarında Tilki Selim, Hikmet, Erkan, Neydi küçük olanın ismi ya? (Affet kardeşim ya) Üstlerinde Jülide diye bir kız ve ablaları otururdu. Yanındakiler sağındakiler solundakiler.. Allahım yarabbim unutmuşum L İsmail abiyi, Annesini ve ablalarını , yine o sırada Ayhan, Ramazan abi, Behice Boran’ın korumalığını yapan iki abi. Sokağın sonuna doğru Çanta ailesi Mehmet, Remziye, Hülya, Hakan Çanta ve son ev.. Hisar ile birleşik ev..O evden de isimler suretler var ama flu..  Karşısı tren yolu parmaklıkları…
Döndük yine laz bakkala doğru,  Kuşlu Evin Karşısında Arkadaşım Mevlüt Dönmez ve üstünde Çetin Alkan aileleri ile otururlardı. Onların yanlarında Aliamcaoğlu derdi babam Tahtakale’de kunduracı, eşi Güler teyze, Kızı Aynur Abla ve Ali Abi. Sonra yine yeni bir ev vardı içinde bize göre daha modern insanlar yaşardı. O evin yanında bir aralık ve bir fabrika gibi bir yer, sonunda Naymanlar’ın evi. Sonra burası Laz bakkala kadar giderdi. Giderdi derken iki ev daha vardı. Birinde ayaklarından engelli bir amca (Bıçakcılık mı yapardı oda Tahtakale’de) , diğerinde ise çok güzel gelirde bana mermer kaplı ev. Laz bakkalın üstündeki evlerden bazı simalar aklımda iki kız kardeş ve bir erkek geliyor aklıma. Hayal gibiJ Bu tarafta kuşlu evden sonra yine o modern ailelerden biri J Yanında bir ara dayımların oturduğu bina ve onun yanında Rahmetli Mustafa Dalkılıç’ın evi ,Eşi, Kıymet Abla, Hamza Abi. Altında Ebe, Toroslar Mehmet ve Hüseyin Abiler… Mehmet ağabeylerden önce bu evde Mustafa Amcanın kardeşleri otururdu. Dur bakalım adları (Gelmedi .. Sonra Yedikule’ye Samatya Hastanesi’nin karşısına taşındılar.) Sonraki binada Van’lı teyze (niyeyse burada içimden Döndü Abla demek geçti ?) döndün mü, Hayrettin Bakkal. Döndün mü rahmetli Sabri Amca, Düriye teyze, Ali Abi, Yıldız abla, iki kız Nazmiye, Nurcan..Camiye vardık JDöndük Laz bakkalın evi. Tekrar caddeye çıktık, ister caminin köşeden bakkal Cemil ağabeylerin oraya dön ister geri Motorcu Ahmet’in oraya doğru dön. Olmadı karşı sokağa Güler teyzenin kardeşini olduğu sokağa (iki oğlu vardı, birinin adı Osman diye aklıma geldi?)Bu sokağı dön yine motorcu Ahmet’in oraya geldik. Bu arada köşede kalan büyük binada Niğde’li bir aile oturuyordu en üst katta ve diğer komşular..Bu köşe ile Laz Bakkal arası zihnimde karanlık bir ara burada eniştem Osman Erol Aksal, Fatma Aksal, Kasım Abileri hatırlıyorum.Tren yolunun karşısına geçemeyeceğim. Cemil Abi, Konya’lılar, Karşısında yine Nigde’liler.Bir taraf Hasan kasaba  bir taraf Ağırkapı Camii’ine kadar her yer insan suretleri.. Tam 30 yıl önce bir yangınla ayrılmak zorunda kalmıştık, semtimizden içimizde yıkık ve yanık duygular ile. Gittiğimiz hiçbir yerde bulamayacağımız komşuluk , dostluk, arkadaşlık duyguları. Güzeldi o günler. Zordu ama güzeldi. Her zaman özlemle hatırlayacağımız günler. Zor ama mutlu günler. Unuttuğum yada ismini yanlış yazdığım herkesten birkez daha çok ama çok özür dilerim. Benim kafamdaki puzzle böyle birleşmesi gereken noktalar var. Artık bu yazıyı zahmet çekip buraya kadar okuyanlar gerekli yerlerde düzelmeleri yaparlar.
İsmini unuttuğum yanlış yazığım herkesten özür diliyorum. Ve izninizle Adanalı’yı, Asiye Osman’ı, Mecit abi’yi , Ulan Ziya’yı, Yamuk İsmail’i, Sebzeci Saim Abi’yi, Turşuçu Amca’yı, Kuşcu Teyzeyi, Şekerçi Lütfi’yi, Erol Taş’ı Balkan Dondurmacısı’nı, Hasan Kasap’ı, Laz Mustafa’yı, Fahrettin (çolak) Abiyi, ismi Sultanahmet ile özdeşleşmiş herkesi hayır ve güzelliklerle anıyorum. Vefat edenlere Allah’tan rahmet, kalanlara sağlık ve sıhhat diliyorum.
Bu arda ben kim miyim? Biz; Babam Mustafa , Annem Zühre, Abilerim  Hulusi, Hasan, Kemal  ve bendeniz  Ahmet Karaöz saygılarımla. 

Doğduğum Ev - Sultanahmet

Ne güzelmiş değil mi o yıllar… Yıllar öncesine geri dönüp de baktığımızda içimizde tarifi imkansız sıcak duygular kaplıyor. Geçmişte kalan güzelliklere karşı duyulan özlem ve bu duygunun baskın bir hale gelmesi kısacası nostalji… Yaşadığım son 4 güne baktığımızda ağır bir şekilde bu duyguyu yaşıyorum.  Hayat ile tanıştığım o ahşap ev, bulunduğu sokak ve semt … Ve tabi ki o semtte yaşamış ve yaşayan güzel insanlar… Birçoğu ile 30 yılı aşkın süredir karşılaşmamış ya da bir telefonla bile konuşmamız olsak ta onları bir ortamda görüyor ve iletişime geçiyor olmak kadar harika bir şey.  Tarihin tozlu sayfalarında kalmış resimlerin üzerine yapılan sohbetlerde hafızanın zorlandığı anlar, geçmişte tanıdığın bildiğin sevdiğin insanlarla yeniden sohbet etmek. Ya da benim tabirimle “çocukluğum la sohbet etmek” tarifsiz bir duygu seli.  Teyzelerim, amcalarım, ağabeylerim, ablalarım, akranlarım, arkadaşlarımla yeniden sanalda olsa bir arada olmak çok güzel şey.
Buradan bir şeyi çıkarıyorum çağımızın insanının unuttuğu “komşuluk ilişkisi“ bekli de içinde yaşadığımız güvensiz toplumun ilk sebebi haline geldi. O zamanlarda ayıp olan şeylerin bugün söz konusu bile olmaması durumu.  Sadece sokağınızdaki insanı değil semtinizdeki tüm insanları tanır, selamlaşır, hal hatır sorulurdu. İyi ya da kötü günlerde mutlaka görüşülür konuşulur du. Sevinçte sorunda herkesindi, paylaşılırdı. Kimse komşusu için bana ne? Demezdi. Gücü nispetinde bir birinin telaşına ortak olurdu.  Düğünde de birlikteydi hastalıkta da.. Ölümde de birlikteydi sağlıkta da. O zamanın büyüklerinin kendilerine has tavır ve hareketleri vardı. Belki hepsinin sert görünüşlerinin altında bedenlerinde yumuşak bir kalp atardı. Şimdiye dönmeyeceğim herkes kendi çevresinde ne olduğunu benden daha iyi biliyor. Bir kez daha bu vesile ile bu imkanı bize sağlayan site yöneticilerine teşekkürlerimi bir borç bilirim. Bu yazıyı zahmet çekip buraya kadar okuyan herkese ayrıca saygılarımı sunarım. Bu dünyadan göçenlere rahmet, kalanlara sağlıklı ve huzurlu bir ömür dilerim.
Daha güzel bir dünya için geçmişimizi ve kültürümüzü unutmayalım lütfen.

13 Temmuz 2012 Cuma

Leyla ile Mecnun - Sevgilim (Kıraç)


Kıraç Sevgilim
Seni Seviyorum Desem de Sakın inanma
Şimdi Seni Sevmelerimle Kulak Asma
Sevgilim Kanma Gözyaşlarımla
Bakma Sen Şarkılarıma Sakın inanma
Sevgilim Kanma Gözyaşlarıma

Bakma Sen Şarkılarıma Sakın inanma
Git Artık Burdan Burdan Uzaklaş
Bir Daha Bana Uğrama Yaklaşma Hakkın Yok Buna
Git Artık Burdan Burdan Uzaklaş
Bir Daha Uğrama Yaklaşma Hakkın Yok Buna
Sevgilim Kanma Gözyaşlarıma

Bakma Sen Şarkılarıma Sakın inanma
Sana Ne Yalanlar Söyledim Neler Ettim
Oysa Güzel Duygularını Fark Etmedim
Sevgilim Kanma Gözyaşlarımla

Bakma Sen Şarkılarıma Sakın inanma
Git Artık Burdan Burdan Uzaklaş
Bir Daha Bana Uğrama Yaklaşma
Hakkın Yok Buna

Sevgilim Kanma Gözyaşlarıma
Bakma Sen Şarkılarıma Sakın inanma
Sevgilim Kanma Gözyaşlarıma
Bakma Sen Sarkılarıma Sakın inanma
Kıraç

Leyla ile Mecnun- İsmail Abi&Şekerpare - Ayrılsak Ölürüz Biz (Ferhat Göçer)


Leyla ile Mecnun- İsmail Abi&Şekerpare - Ayrılsak Ölürüz Biz (Ferhat Göçer)

Leyla ile Mecnun (Halil Sezai- İsyan)

Halil Sezai "İsyan" şarkısı üzerine hazırlanmış bir video klip.Leyle ile Mecnun dizisi oyuncaları Mecnun (Ali Atay), Ak sakallı Dede (Köksal Engür) ve  Yavuz hırsız (Osman Sonant)

NEYLE TERAPİ

BİLMEM NİDEYİM & BU AKLU FİKRİYLE & VEYSEL KARANİ // Ney : Kemal Faruk ALTINKURT

SREBRENİSTA KATLİAMI 11.07.1995 UNUTMADIK !..

Unutmadık !..


8372 Bugün sadece bir rakam değil!..


Srebrenitsa Katliamında yaşamanını yitiren Boşnak kardeşlerimizi rahmetle anıyoruz!..

*ANNE-BABA'YA TAVSİYELER*


*Kücük demeyin, terbiye beşikten başlar,

*Hata, kızarak değil, öğreterek düzeltilir,
...

*Düşünceler, inandırılarak benimsetilir,

*Aile içindeki geçimsizlik, çocuğu çok sarsar,

*Her kötü hareketine, hep göz yumulmaz,

*Aynı harekete bir iyi, bir kötü denilmez,

*Çok sertlik gibi, çok şefkat de zararlıdır,

*Hiçbir zaman onlara yalan söylenmez,

*Sözünden çok, yaptığına değer verilir,

*Kararlı olmak, çocuğu kötü hareketten korur,

*Onun yanında başkaları çekiştirilmez,

*Terbiyeden Anne-Baba mesuldur,

*Çocuklar hiçbir zaman kötülenmez,

*Çocuğa verilen sözden dönülmez,

*Onlar yalancılıkla asla suçlanmaz,

*Sırlar onların yanında açıklanmaz,

*Kibirlenmesine göz yumulmaz,

*Samimi olduğunuza inandırılır,

*Başkalarına yardıma alıştırılır,

*Sabırlı olmasına alıştırılır,

*Hayatın zorluğu öğretilir,

*Her istediği yapılmaz
...

28 Haziran 2012 Perşembe

Neden üç günlük dünya da mutlu olmayı beceremiyoruz?

Yaşadığımız çağda insanların sorunları ve stresleri çok bunu biliyor ve bende bunları yaşıyorum. Sağlık sorunları, ailevi sorunlar, ekonomik ve siyasi sorunlar, insanın farkında olmasa da kendi kendine çıkardığı sorunlar, işteki , aşktaki sorunlar velhasıl bir çok sorun sinselesi enselerimizde boza pişiriyor. Belirttiğim bu listeye daha çok ...şey eklenebilir. Gün boyu sorunlarla uğraştığımız yetmiyormuş gibi bazen bu sorunları gecelerimize de taşıyor, uykularımızdan sağlığımızdan oluyoruz.
Evet, doğru çok sorunla uğraşıyoruz (aynı şeyleri yeniden saymayacağım) kafalarımız karışık. Peki, bu sorunlarla karşılaştığımızda kendimize eziyet etmeden, dellenmeden, sakin ve sukunet içinde sorunları çözebiliyor muyuz? Ya da şöyle sorayım sorunlar karşısında nasıl bir duruş sergiliyoruz? (İşte sanırım asıl soru bu? )
İnsan, nefes aldığı sürece hayatta mutlaka iyi ya da kötü bir çok şeyle karşılaşacaktır. Yok öyle, her yerin güllük gülistanlık olduğu bir yer. Herkes kendi filminde, farklı senaryoları yaşıyor. Herkesin bu üç günlük filmde farklı bir rolü var ve farklı karakterleri canlandırıyor. Kimi zengini, kimi fakiri kimi anneyi kimi babayı, kimi de çocuğu. Kimi gelin kimi kaynana, kimi işçi kimi patron. Kiminin mesleği varken kimi serbest takılıyor hayatta. Kimi bedenle çalışırken kimi aklını kullanıyor geçimini sağlamak için. Kiminin çalışacak işi yok, kiminin çalışmaya niyeti yok, dedik ya roller ve senaryolar farklı.
Bu roller içinde güzellikler olduğu gibi farklı sorunlarımız oluyor, olacak kaçarı var mı? Evde anne , baba ya da kardeşlerimizle, okulda öğretmenlerle, işte patronumuzla ya da iş arkadaşlarımızla, gelinler kaynanalarıyla, görümceler eltileriyle, kayınçolar için enişteleriyle, sevgililer sevgilisi ile sorunlar yaşayacak. İnsanız ve yaşıyorsak bu devran böyle devam edecek. Anlaşmazlıklar olacak, sorunlar olacak dünyayı bir sınav yeri olduğunu kabul edersek bazen çalıştığımız yerden bazen de çalışmadığımız yerden sorular gelecek karşımıza.
Yıllara göre sorunların tipleri değişecek fakat sorunsuz olmayacak. Çocukken babamıza ya da annemizlesorun yaşayacağız, kırılacağız sonra biz baba, anne olacağız ve çocuklarımız da bizlesorun yaşayacak. Öğrenciyken, öğretmeninle sorunun olacak, belki sen öğretmen olacak ve öğrencin senin hakkında aynısını düşünecek “bu hoca bana taktı abi ya” diyeceksin. Hasta olduğun, sonra iyileştiğin, parasız kaldığın, güçsüz kaldığın günler olurken para el kiri dediğin günler olacak…
Yani sorun hep var, hepte olacak. Durum böyleyken, neden kendimizi kasıyor ve bu sorun yumakları altında ruhlarımızı bedenlerimizi eziyoruz? Neden sakin kalamıyoruz? Korkumuz ya da heyecanımız neden? Sakin, heyecan yapmadan kendimizi ve çevremizi çok yormadan, telaşlanmadan, telaşlandırmadan sorunu/sorunları kendi kendimiz veya konuyla ilgili kişilerle birlikte çözemez miyiz? Bunun cevabını vermek çok kolay değil ama o kadarda zor olmasa gerek. Bunun cevabını verecek kadar bilgi sahibi değilim fakat üç aşağı beş yukarı aklımdan geçenleri paylaşmak isterim. Burada biraz inanç ya da öğretiler devreye giriyor galiba. Eğer bu dünyayı bir sınav mekanı ve kendimizi rolümüz ne olursa olsun, sınava girmiş öğrenciler olarak görebilirsek, işleri biraz daha kolaylaştırabilir ve sakinliğe ilk adımı atabiliriz gibi geliyor.
Önce, sorunu tanımlamak, onu derecelendirmek ve önem derecesine göre üstüne gitmek gerekir diye düşünüyorum. Olayı mutlaka anlamalıyız, anlamaya çalışmalıyız, kişiler ile ilgili durumlarda kendimiz karşıdakinin yerine koyup popüler tabirle empati kurmalıyız. Sonrasında, güçlü olmalıyız kendimiz üstesinden gelemeyeceksek (her şeyin altından bazen tek başına çıkamayız, yardıma yardımcılara ihtiyacımız olur) yükü hafifletecek birilerinden yardım istemeliyiz. Kim olabilir, bunlar konuyla birinci dereceden ilgili kişiler. Anne, baba, eş, arkadaş, can dostları, kankiler veya kankalar (aslında eli işe değebilecek “sevdiklerim” dediğin herkes)
Paylaşılması gereken konuları yükü hafifletmek, çözüme hızlı ve kolay ulaşmak için mutlaka paylaşmalıyız. Gurur yapmadan, “sorunu “sorun yapmadan paylaşmalıyız. Bizim tıkandığımız yerlerde yardımcılar devreye girmeli ki soruna, çözüm üretelim.
Sorunları paylaşmak, bizim güçsüz ya da konuyu çözmeye yetersiz olduğumuz anlamına gelmez. Bugün bana, yarın ona mantığıyla dayanışmayı hiç bir zaman göz ardı etmemeliyiz. Hayat paylaşınca güzel Herkesin bildiği gibi mutluluklar paylaştıkça çoğalır, sorunlar paylaştıkça azalır. Birbirimize olan desteğimizi, hiçbir zaman sevdiklerimizden (sevmesekte sorumlu olduklarımızdan) esirgememeliyiz. Sorunlarımıza yardım aldığımız ya da yardım edeceğimiz kişilerin hatalarını ekleyip mevcut sorunu katmerli hale getirmekten de kaçınmalıyız. Yarın farklı pişmanlıklar duymaktansa bugün gururu bir tarafa bırakıp insanca davrana bilirsek beklide yeni güzelliklerin başlamasına sebeb bile olabiliriz. Kaldı ki kimse ama kimse dört dörtlük değildir. Öyle olsaydı zaten bu dünyada sanırım sorun diye bir şeyde olmazdı.
Leyla ile Mecnun- İsmail Abi&Şekerpare - Ayrılsak Ölürüz Biz (Ferhat Göçer)

SAKIP SABANCI'DAN BAŞARI ÖĞÜTLERİ


1- Hedefinizi belirleyin
2- Ayran gönüllü olmayın
3- Zigzak yapmayın
4- Güçlük ile başarısızlığı birbirinden ayırın
5- Cepheyi daraltın, dar cepheden hücuma geçin
6- Geçmişe bağlanmayın, ancak ders alın
7- Ustanın yanında çırak olun, işi öğrenin
8- Tek adam olma devrini kapatın
9- Shov yapmayın
10- Başarıya ulaşanları inceleyin
11- Kendi çalışacağınız takımı kurun
12- Çekirdek kadroyu kaçırmayın
13- Başarıyı para ile mükafatlandırın
14- Adam yetiştirin ve takımınızı koruyun
15- Masada oturan yönetici olmayın
16- Takım arkadaşlarınıza saygı duyun
17- Çağdaş imkanlardan yararlanın
18- Bilgili olun, bilgi değişimini izleyin
19- En iyilerle çalışın
20- Parayı sevin
21- Ucuz adam olmayın
22- Ailenizle işinizi ayırmayı asla ihmal etmeyin
23- Kendi başınıza filizlenin
24- Yaşınızı işinize bulaştırmayın
25- Risk almaktan korkmayın
26- İşinize politika karıştırmayın
27- Devletle ticaret yapmayın
28- Başarıyı paylaşmayı bilin
29- Verginizi ödeyin
30- Topluma karşı saygılı olun
31- Adınızı temiz tutun
32- Daima güvenilir olun
33- Dünyada yalnız siz yoksunuz, başkaları da var
34- Yağcı olmayın, yağcılardan uzak durun
35- Hırçın olmayın
36- Başarıyı üstün güç olarak kullanmayın
37- Dinlenmeyi bilin
38- Küçük çevrenin içine kendinizi mahkum etmeyin
39- Rakiplerinizle dost olun
40- Farklı fikirleri ve kişileri dinleyin
41- Başarınızı, paranızı ve şöhretinizi taşımayı bilin
42- Başkalarını dinlemeyi bilin
43- Ayağınızı yorganınıza göre uzatın
44- Birçok işi aynı anda yapmayın
45- Özgün olun
46- Geçmişle vedalaşın
47- Yaşayarak ölün, yaşamadan ölmeyin
48- Bir numara olun
49- Değişen şartlara uyun
50- Arkanızda eser bırakmak için mücadele edin