Neler oluyor diye bile sormak istemiyorum kendime.
Haber seyrettikçe, dinledikçe yada okudukça nevrim dönüyor
artık.
Neler olduğunu bildikçe, anladıkça bir kaplumbağa gibi kapanmak
istiyorum kabuğuma.
Kimse kimseyi anlamıyor, anlamak istemiyor, bilerek anlaştırılmak
istenmiyor çünkü amaç anlaşmazlıklar içinde yaşanması zor bir hayat içine sokmak.
Hiç düzelmeyen ruh halimizi daha da bozmak.
Neden anlaşalım, neden birbirimizi sevelim ki ne gerek var ki.
Sen benim gibi düşünmüyor ve benim gibi yaşamıyorsan benden değilsin.
Herkes bizim gibi düşünsün, sakın farklı sesler
çıkmasın, sakın farklı yanlarımız olmasın. Amman hepimiz birbirimize
benzeyelim.
Ben, benim gibilerle yaşamak istiyorum, istemeyen defolsun
gitsin. Benim gibi olmayan yerin dibine batsın. Benim gibi düşünmeyeni anlamak
onu dinlemek zorunda değilim ki… Biz ne dersek o.
Hem siz kimsiniz ki bize yol göstermeye çalışıyorsunuz, önce
haddinizi bilin de öyle konuşun. Öyle ya senle ben bir miyiz?
Seni dinlemiyorum, sen faklı konuşuyorsun, bakışın çok
farklı sus! lütfen, bla bla blaaaa blaaa.. Dinlemiyorum seni! Bak hala
konuşuyor ya, senin var ya ağzını yüzünü…
Ne oluyor arkadaş, neler oluyor.
Dünya iyice bir birine girmiş ve her yanımız kan gölü iken
neden biz kendi kendimizi yemeye, ezmeye çalışıyoruz ki. Lütfen geçmişte yapılan
hatalar şimdi yapılmasın. Gerçekten birbirimizi daha çok dinmeleye ve anlamaya ihtiyacımız
olduğu bir dönemdeyiz.
Her ne tarafta olursak olalım, biraz daha karşımızdakini
düşünmeye anlamaya çalışalım. Bugün güç iktidar bende diye her düşündüğümüzü
her istediğimizi yapamaya çalışamayız. Her şey bizim istediğimiz gibi olamaz. Ya
da biz iktidar gibi düşünmüyoruz diye yakıp, yıkamayız.
Yaşadığımız son 40-50 yılda güç çok kere el değiştirmiştir. Ve
güç olması gereken yere yani halkın eline doğru gitmektedir. Nasıl mı?
1983’lere kadar asker gücüyle yönetilen memlekette
yaşananlar hiçbir zaman unutulmadı. Asker o kadar güçlüydü ki meclisin üzerinde
bir çok irade almış ve çok kere meclisi fes etmişti. Nitekim 1980’de de böyle
oldu ve asker bir kez daha meclise dur dedi.
1983’e kadar devam eden asker gücü bu sefer sivil bir yapıya dönüştürülmeye
çalışıldı ve makyajlı vekillerden partiler kuruldu ve emekli askerlerden (Bülent
Ulusu)başbakanların çıkarıldı dönemlerden geçildi.
Ne zamana ki 1983’te Anavatan Partisi ortaya çıkana kadar, işte
gücün sivilleşmeye başladığı yıllar. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Ve netekim olmadı da. Halkın içinden çıkardığı bir temsiliyet iktidardaydı. Tabi
ki gücün el değiştirmesi herkesin içine kolay sindireceği bir şey olamazdı.
Özal’la birlikte terör belası sardı ülkeyi Asala bitmiş başka bir örgüt
yıllarca bu ülkenin başına bela olacaktı, hala olmuyor mu?
Özal’dan sonra ülke de çok şey değişti ve değişmeye devam
etti. Ta ki Özal ülke siyasetinden silinene kadar. Sonra yine kaos ve koolisyon
iktidarları geldi. Ülke yine bunalmış ve arayış içine girmişti. Güç kendine yer
arıyordu ve AK parti ile yeni yerini bulmuştu. Unutulmuş ve kendine önem
verilmediğini hissedenler, kendine umut olacağını düşündüğü ve kendilerinin
arasından geldiğini gördüğü yeni bir oluşuma güç imkanı verdi. AK parti ilk
seçim döneminde büyük bir oy oranıyla ülke tarihindeki yerini aldı. Akparti ile
de çok şey değişti. Kendisinden önceki
dönemlerde güç sahibi olan asker artık meclisin altında bir kurum olarak
çalışan bir yapıya girdi. Kimi için çok iyi kimi için berbat sayılan düzenlemeler
yapıldı zaten konumuz bu değil. Amaç parti çalışmalarının reklamı değil,
sistemin değişimi.
Partilerin değerlendirmesini halk zaten kendi yapıyor.
Bakınız ülke tarihinde büyük kararlar almış ANAP, DYP, DSP gibi partiler artık
siyasi tarihin derinliklerinde yerlerini aldılar. Bu partilere oy verenler
değil mi yine bu partileri tarihin karanlık sayfalarına gömenler. Artık önemli olan halkın ne isteği. Halk
kendini adam yerine koymayanları, hep ikinci plana atanları, sözlerini
dinlemeyenleri, ötekileştirenleri ne yapacağını ve nasıl yapacağını evelallah
çok iyi biliyor. Biz yeter ki elimizdeki halk olma gücünü yitirmeyelim. Gerisi elbet
bir şekilde oluyor.
Herkes aynı düşünceyi paylaşmak zorunda değildir. Farklı
taraflarımız olmalı, özgürlüğünde bir sınırı olmalı ve senin özgürlüğünün kısıtlamaya başladığı yerde, benim özgürlüğüm bitmeli.