30 Mart 2014 Pazar

Bu düzen böyle gider...

Ya arkadaş nasıl bir başarı bekliyorduk ki biz.?
İstanbul'da kuraltayından yolsuz diye kovduğun biri,
Ankara'da MHP kökenli bir aday,
Partinin başında konuşmasını dahi bilmeyen bir başkan
Dayanacağın bir projen yok her şey yapılmış..
Allah'tan kemik seçmelerin olduğu bölgeler var..
MHP'de desen durum farklı değil eee nasıl olacak bu iş..
Tek dayanağın birilerinin servis ettiği yolsuzluk kasetleri 
icraat,  o yok..
Vatandaşa umut verecek bir tavır bir haraket o da yok.
Hayallerinde mi yok.. Varsa yoksa bunlar hırsız, bunlar yolsuz..
Oldu bak millet söyledi söyleyeceğini.. 
Rüyaları olmayanın kabus görmesi kaçınılmaz..
Biz halkı anlamadığımız içinde olmadığımız sürece bu böyle gidecek.
Öyle vır vır söylemlerle olmuyor işte bir kez daha kanıtlandı.. 
Adam gibi birileri çıkıp bu ülke insanına umut vermezse bu düzen böyle gider..

Millet sözünü söyledi...

Bir seçim daha tamamlandı. Ülkemiz ve milletimiz için hayırlısı olsun..


Milli irade sandığa yansıdı herkes söyleyeceğini söyledi.. Sonuçları hep beraber göreceğiz. Bizle birlikte sonuçları görüp kendine dersler çıkartması gerekenler de görür inşallah.
Bizde gittik görevimizi yaptık... Hem oyumuzu kullandık hem de sandığımıza sahip çıktık. Öyle uzaktan değil, ta içinde bulunduk durumun sonuna kadar bekledik, saydık, teslim ettik ve çıktık. Anlaya
cağınız asayiş berkemal. Çok şükür öyle abartıldığı ve yaygara yapıldığı gibi bir durum olmadı.. Millet g... yedim ayağını, yaygarayı çok seviyor. Herkes bir yerlerden koku gelecek falan diye bekliyor ya bizde çok şükür öyle bir durum olmadı..Olgun, bizlere yakışır bir şekilde bu işi de tamamladık. Dediğim gibi şimdi herkes özellikle iktidarı ile muhalefeti ile iktidar yada muhalefet yanlısı ile hatta bunların dışında kalanlar (isimleri lazım değil) oturup sonuçlara göre durumu düşünmeli ve kendi bir sürü sonuçlar çıkarmalı.. 

Çok çirkinleşmişti her şey, sonuna kadar kötü, sert oldu herkes. Kozlar sonuna kadar kullanıldı ahlak gözetilmeden. Dil kemiği olmadığını her şekilde bir yerlere döneceğini bir kere daha gösterdi. Ağzı olan ağız dolusu küfürle konuştu, kimse yarın yüz yüze bakacağını düşünmeden saldırdı karşıdakine fakat hepsi bitti, geçti.
Umarım geçti ? Biraz sakinliğe ve huzura ihtiyacımız var sonuçlar inşallah bu sakinliği ve huzuru getirir. Biz hep birlikte kardeşçe,insanca yaşamayı hak eden insanlarız ve bunu başaracak güce de sahibiz...


Bu seçim huzurla bitti darısı Cumhurbaşkanlığı seçimine....

Saygılar....

Yazıklar olsun size be..

Yazıklar olsun size be.. Ülkenin mahremini deşifre ediyorlar siz hala buradan siyaset yapıyorsunuz. Nazlı Ilıcak senin taaa ben var ya...... Yok yok düşündüğünüz şey değil.... Ona o zevki yaşatmam... Ulan Akp'de batsın, MHP de, CHP de o çocukları devleti dinleyip açık veriyorlar. Buradan siyaset mi olur. Yarın senin düşüncen iktidarda olduğunda sana ne yapmazlar ki...

28 Mart 2014 Cuma

İyi seyirler Türkiye

KILIÇDAROĞLU: ERDOĞAN'I BAYKAL KASETİNİ İZLERKEN GÖRDÜM


kılıçdaroğlu, erdoğan, baykal görüntüsü,

Biri birini, diğeri öbürünü, öbürkiler bunları, bunlar onları iziliyor. Sonra birileri servis yapıyor sonunda dünya da bizi izliyor. :) :)
işimiz ne seyredip duralım..

Sadece bizde gazeteler ile hükümet arasında savaşlar olmuyor


İngiltere'de hükümet son dönemde iki farklı olayda, gazetelerle karşı karşıya geldi. 

İlk olay, telekulak skandalıydı; Ülkenin en eski gazetelerinden, Rupert Murdoch'un sahibi olduğu 168 yıllık News of the World adlı pazar gazetesi yönetici ve muhabirlerinin, yasadışı telefon dinlemelere karıştıkları ortaya çıktı. 

Telekulak olayına karışan gazeteci ve yöneticiler hakkında yasal işlem başlatıldı. Skandalın büyümesi üzerine ise, gazetenin sahibi Murdoch, News of the World'ü kapatma kararı aldı.
GUARDIAN'A "SNOWDEN BELGELERİNİ BASMAYIN" ÇAĞRISI
İngiltere'de hükümetin, doğrudan karşı karşıya kaldığı gazete ise The Guardian oldu.

Gazete, CIA'dan ayrılmış Edward Snowden’in getirdiği ABD Ulusal Güvenlik Kurumu'na ait bazı belgeleri yayınladı. Bu süreçte gazeteye gelen İngiliz istihbaratına mensup iki kişi, gazetenin elindeki diğer belgeleri yayınlamamasını istedi. Bu istek de bizzat Gazetenin genel yayın yönetmeni tarafından kamuoyuna açıklandı.

Ayrıca, İngiltere Başbakanı Cameron, belgeleri yayınlamanın "İngiltere'nin düşmanlarına yardım etmek" anlamına geldiğini söylediği bir konuşma yaptı.

Guardian bu süreç sırasında ve sürecin ardından yayınlanmaya devam etti.

DÜNYA Yazarlar Birliği PEN, Türkiye’de Twitter ve YouTube yasağıyla giderek büyüyen ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamaları dün yayınladıkları açık mektupla eleştirdi.


Yazıda SÖZCÜKLERE ÖZGÜRLÜK deniliyor ve devamında 
"Geriletici bir hamle olan, yeni internet yasasının yürürlüğe girmesiyle Twitter ve YouTube’ın tamamiyle kapatılması, iletişim özgürlüğüne karşı kabul edilemez bir saldırıdır. Twitter ve YouTube, sınıf, din, etnik köken, politik görüş gözetmeksizin her kullanıcıya sesini duyurma olanağı veren ifade araçlarıdır... " deniliyor. Tam metnine aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
Peki bende soruyorum birey olarak benim özgürlüğümün sınırı nerede bitiyor? Yani ben kime nereye kadar saydırabilirim, nereye kadar hakkında konuşabilir, yazabilirim? Dahası her şeyi gönlümce özgürlüğe sığınarak yapabilir miyim? Yani kim olursa olsun birine küfredebilir, hakkında yalan yanlış yazabilir, iftira atabilir hatta biliyorsam devlet sırlarını bile ifşa edebilirim kime ne? Kimse bana karışamaz çünkü buraları özgür platformlar, her şey serbest mi diye düşünmeliyim. Ben bunları yaparken de hiçbir hukuki kural beni bağlayamaz çünkü ben özgürüm mü demeliyim... Peki bu özgürlük ABD'de, AB'de var mı. Biri Obama'ya
-Obamaaaa köprünün adını  Michelle Obama yapta gelen geçen onun üstünden geçsin" diyebilir mi?
-Biri Merkel'i dinleyip be bilgileri youtube'da yayınlayabilir mi?
Kendi ülkelerinde bizim ülkemizde yaşananları  bir milimi olsa (hakaret, iftira, küfür, ifşa v.s.) acaba oralarda neler olur?  Oralarda olmaz çünkü bizde artık yok olan değerler "dürüstlük" "ahlak" daha ötesi "milli birlik" onlarda bizden daha çok var. 
Twitter ya da Youtube kendinden istelineni neden yapmıyor. TİB hiçbir gerekçe göstermeden mi engelledi bu paltformları? Hırsızın hiç mi suçu yok arkadaş. Adam bu platformlarda ülkenin mahremini (başka mahremleri geçtik) göstere göstere yayınlamadı mı?







24 Mart 2014 Pazartesi


Haberler, Haberler, Haberlerrrr.

CHP’nin Esad ziyaretindeki ilginç detay (28 Mayıs 2013)

CHP Milletvekili Hasan Akgöl başkanlığındaki heyetin, Şam’da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ile yaptığı görüşmeye, Reyhanlı’daki saldırıların baş aktörü olduğu iddia edilen Ebu Firas’ın da katıldığı öne sürüldü.


http://www.hurriyet.com.tr/gundem/23383166.asp


Kılıçdaroğlu: Erdoğan orduyu Suriye'ye sokmak isteyebilir! (20.03.2014 - 02:30)

CHP lideri Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan’ın Süleymanşah Türbesi’ni gerekçe göstererek orduyu Suriye’ye sokmak isteyebileceğini ilere sürerek, “Genelkurmay Başkanı’na seslenmek isterim, Türkiye’yi maceraya sokmayın” dedi

http://www.samanyoluhaber.com/web-tv/kilicdaroglu-erdogan-orduyu-suriyeye-sokmak-isteyebilir-8062-video-haberi/


Suriye savaş uçağını TSK düşürdü! FLAŞ (Haber Tarihi :23-03-2014 13:01)

Suriye sınırını ihlal eden Esad'ın savaş uçağı Türk jetleri tarafından vurularak düşürüldü.

23 Mart 2014 Pazar

İttihat ve Terakki Partisi'nin Sonu

Yakın tarihimizin şekillenmesinde en etkili oluşumlardan biri olan ve günümüzde hâlâ tartışılan İttihat ve Terakki Cemiyeti 1889 yılında İstanbul'da Askerî Tıbbiye Mektebi'nde 'İttihad-ı Osmani Cemiyeti' adıyla gizli bir örgüt olarak beş kişinin öncülüğünde kurulmuştur. Cemiyetin maksadı; bir istibdat yönetimi olduğunu iddia ettikleri Sultan 2. Abdülhamid Han'ın idaresine karşı mücadele ederek Meşrutiyet'in yeniden tesisini sağlamaktı. Cemiyet kısa zamanda imparatorluğun birçok yerinde, özellikle Balkanlarda, faaliyetlerini ve taraftarlarını artırmaya muvaffak oldu. Memurlar ve askerî talebeler arasında süratle yayıldı. Osmanlı Devleti'nin Avrupa'ya açılan kapısı durumunda olan ve 3. Ordu'nun da merkezi olan Selanik, cemiyetin merkezi hâline geldi. Kısa zaman sonra cemiyetin faaliyetleri haber alındığından, müntesiplerinden bazıları tutuklanırken bazıları da -başta Fransa olmak üzere- Avrupa ülkelerine kaçtı. 

1897 yılında cemiyetin merkezi Cenevre oldu. Toplanan iki kongrede Abdülhamid yönetimine karşı mücadele eden ve içlerinde Taşnak-sutyun gibi Ermenilerin ve diğer gayrimüslimlerin kurmuş olduğu cemiyetler 'İttihat ve Terakki' çatısı altında toplandı. Cemiyet faaliyetlerini artırarak suikastlar ve kanun dışı faaliyetlerle sesini duyurmaya başladı. Rumeli'deki hâdiselerin teftişi ve gerekli tedbirlerin alınması için padişah tarafından görevlendirilen Şemsi Paşa Edirne'de ittihatçı fedailer tarafından öldürüldü. Yine Müşir Osman Paşa kaçırılarak dağa kaldırıldı. Bu yıllarda özellikle Rumeli ve Balkanlar bir kazan gibi kaynamakta, yeni kurulan veya kurulmakta olan Balkan devletlerine mensup komitacıların faaliyet alanı hâline gelmiş bulunmaktaydı. Böyle bir vasatta İttihat ve Terakki'nin de aynı komitacılık faaliyetlerini kullanarak devleti zor durumda bırakması düşündürücüdür. Cemiyetin önemli isimlerinden Binbaşı Enver Bey ve Kolağası (Yüzbaşı) Resneli Niyazi Bey'in ayaklanarak birlikleriyle dağa çıkması ve tedhiş (korkutma) faaliyetlerine girişmesi durumun vahametini daha da artırdığından Sultan Abdülhamid fazla direnmeyerek İttihatçıların da talebi olan Meşrutiyet'i ikinci defa ilân etmiştir (1908). Bu tarihten sonra kurulan hükümetler doğrudan değilse de dolaylı olarak İttihat ve Terakki'nin baskısı altında faaliyet göstermiştir. 

İttihatçıların takip ettiği milliyetçi politikalar başta Arnavutlar olmak üzere diğer milletlerin tepkisini çekmekte ordunun siyasetin içine girmesi ise "halaskâr zabitan" gibi muhalif başka oluşumların ortaya çıkmasına sebep olmaktaydı. İttihatçıların devlet yönetimindeki tesirinin azaltılmasına yönelik çalışmalar Balkan savaşlarının çıkması ve bir hezimete dönüşmesiyle akamete uğradı. Bu durumdan istifade eden cemiyet, yenilginin suçunu mevcut hükümetin üzerine atarak 23 Ocak 1913'te Binbaşı Enver Bey'in başını çektiği bir grupla Bab-ı Âli'de toplantı halindeki hükümet erkânını bastı ve harbiye nazırını öldürdü. Sadrazamın da kafasına silâh dayayarak istifa ettirdi. Bu şekilde askerî bir darbe ile iktidarı ele geçiren İttihatçılar 1918 yılına kadar sürecek yeni bir dönemi başlattılar. Bundan sonra tahtta bulunan padişahların hiçbir tesiri kalmadı. Devletin hiçbir önemli işinden haberdar edilmediler. Sultan Mehmet Reşat'ın bu durum karşısında "...artık dünyada hiçbir şeyde hevesim kalmadı; beni rahat bıraksalar da haysiyetimle ölsem." sözleri mânidârdır. Dış politikada ise; Sultan Abdülhamid Han'ın üzerinde hassasiyetle durduğu dengeleri göz ardı ettiler. Ve kimseye haber vermeden devleti bir oldu-bitti ile 1. Dünya Savaşı cehennemine sürüklediler. Sadrazam Mahmut Şevket Paşa'nın ifadesiyle "bir avuç beyinsiz" kısa sürede koskoca bir devleti parçalayarak büyük devletlerin işgal ve insafına terk etti. Savaşın kaybedildiği kesinleşince Talat Paşa başkanlığındaki İttihatçı hükümet 8 Ekim 1918 tarihinde istifa etti. Yapılan olağanüstü kongrede İttihat ve Terakki Cemiyeti kendisini feshetti. Başta cemiyetin önde gelenlerinden Talat, Enver ve Cemal Paşalar olmak üzere bir kısım idarecileri 2 Kasım 1918'de yurtdışına kaçtı. Cemiyet her ne kadar kendini feshetmişse de, sonraki yıllarda yaşanan hâdiseler ve özellikle askerin siyaset sahnesinden bir türlü çekilmek istememesi İttihatçılığın ve yöntemlerinin bir gelenek hâline geldiğini ve bunun tasfiyesinin çok kolay olmadığını göstermektedir. 

Kaynak:http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/ittihat-ve-terakki-partisinin-sonu-ekim-2010.html

13 Mart 2014 Perşembe

Provakasyona Gelme

Yine çok zor ve sıkıntılı günlerden geçiyoruz. Yaşadıklarımız, gördüklerimiz aklımızın tutulmasına şuurumuzun kaybolmasına neden oluyor. Aman deyim hırsımıza, öfkemize yenik düşmeyelim provakasyonlara tezgahlara gelmeyelim, birilerinin ekmeğine yağ sürmeyelim. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmayalım. Her şeyiyle daha yaşanabilir, özgür bir ülkeye yürüme hedefimizden sapmadan yolumuza devam etmeliyiz. Ve bu yolda yürüken kimseyi incitmeden bunu yapmalı bize bu yolda sözüm ona destek verdiğini sandığımız şerefsizlere aman vermeden ve onların oyunlarına gelmeden ilerlemeliyiz.
Bu ülkede hangi yöne bakarsa baksın, hangi eğilimde olursa olsun bir başka canın acımasına başka canların yanmasına izin vermeyelim. Kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri bir başkasına yapmaktan kaçınalım.



Ortalıkta yalan ve kirli haber dolaşmakta içini içeriğini tam anlamadan doğruluğunu teyit etmeden inanmayalım ve başkaları ile paylaşmayalım lütfen.

Daha güvenilir, her kesimi ile birlikte yaşanabilir kötünün olmadığı temiz bir ülkeye adım adım hep birlikte ilerleyeceğiz ve hiçbir zaman bu umudumuzu kaybetmeyeceğiz.

Unutmayın, umut var oldukça hedefe gidilir.

Aristo "Umut insanları uyandıran bir rüyadır." demiş

Daha mutlu bir ülkeye uyanmak, dileğiyle....