28 Aralık 2013 Cumartesi

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?

Taksim olaylarından çok daha önce Wall Street Jurnal, BBC,Türkiye, CNN ve Newyork Times gibi kanallarda akla ziyan yorum ve haberlerle kamuoyu oluşturmaya çalışan gazetecileri dikkatle  izlediniz mi? Ortada bir tuhaflık var 
gerçekten. Türkiye’deki gazeteciler neredeyse hiç bahsetmediler ama Tayyip Bey ve saz arkadaşları son zamanlarda bir eşek arısı kovanına çomak sokmuştu. Çomak sokmak ne kelime, tekmeyi vurup yuvalarını bozdu hayvanların. “Bizim” gazetecilerimiz kitap yerine birbirlerinin köşe yazılarını okuyarak ekonomi öğrendikleri için bu haberi ıskaladılar. Diğerleri gibi uyumayan bir kaç istisna var tabi, bir tanesi Cemil Ertem idi:

“… Bu hafta TCMB çok önemli bir karar aldı. Bankaların Kredili Mevduat Hesapları (KMH) faizine ciddi bir sınırlama getirdi. Burada haksızve fahiş faiz oranı tavanını yüzde 2.2 olarak belirledi. Bankalar, bu hesaplara aylık yüzde 5’e kadar çıkan faizler uyguluyordu. İnanın bu Cumhuriyet tarihinde finans oligarşisine vurulmuş en 
büyük darbelerden birisidir. KMH’ları liderliğini -bir kamu bankasını dışarıda tutarsak- İş Bankası yüzde 20 ile elinde bulunduruyordu. Bakın Türkiye’de finans oligarşisinin hortumunu kestiğinizzaman ya da objektif koşullar gereği, finans oligarşisi gerilediği zaman, rejim önce sallanır, sonra değişir. Tabii darbe ile… 1960, 1971, 1980 ve 28 Şubat 1997… Hep böyle olmuştur. Çok yazdım ama yine yazayım; 28 Şubat’ın en ciddi ekonomik nedeni, Erbakan’ın faizleri hızla düşürecek -çünkü kamu borçlanma gereği de aşağıya geliyordu- havuzsistemi idi. Bu sistem, kamu iktisadi teşebbüslerinin (KİT) hesaplarını bir kamu bankasında topluyor ve KİT’ler 
yine, ihtiyaçları olduğu zaman, bu ortak havuz hesabından düşük faizle borçlanabiliyorlardı. Bu faizleri hızla aşağıya çekecek bir uygulama olduğu gibi, finans oligarşisinin faiz hortumunu kesiyordu. Sonuçta 28 Şubat oldu ve bunun gibi birçok hortum yeniden -askerle- tesis edildi …”

Evet, paranın değeriyle oynayabilen, çalışmadan insanların sırtından geçinen bu eşek arıları, bu kravatlı eşkıyalar sırf Tayyip Bey istedi diye bal arısına dönüşecek değiller. Ellerinden geleni yapacaklar. Türkiye’nin başına itaatkâr bir diktatör koymak istiyorlar. Ahlaken yanlış ama stratejik olarak “doğru” hareket ediyorlar.

Hükümeti devirmek isteyen birileri mi var?
www.derindusunce.org Fikir Platformu

22 Aralık 2013 Pazar

17 Aralık Operasyonunda gözden kaçan ayrıntılar - Soner Yalçın

Operasyonda gözden kaçan ayrıntılar
19.12.2013 10:28

Gazeteci Soner Yalçın, Sözcü Gazetesi’ndeki köşesinde, 17 Aralık Operasyonu’nda gözden kaçan ayrıntıları kaleme aldı.
Soner Yalçın bugün yayınlanan yazısında, operasyonun uluslararası ayrıntılarına dikkat çekerek şarkıcı Ebru Gündeş’in eşi olarak ön plana çıkan ve operasyonda gözaltına alınan Reza Zarrab’ın bilinmeyen portresine de yer verdi. İşte Soner Yalçın’ın bugün Sözcü Gazetesi'nde yayınlanan yazısı:

"Soru’suz gazetecilik olmaz.
17 Aralık Operasyonu “bizim mahalleyi” çok sevindirdi. “Tayyip’in şerefine” rakı içtik. 7 yıldır sahte delilerle yapılan her polis operasyonunda asılan yüzlerde bu kez gülücükler vardı.
Ben “oyunbozanlık” yapacağım.
Kuşkusuz AKP belediyelerinde, TOKİ’de, Marmaray’da büyük hırsızlık vardır. Bunlara söyleyecek sözüm yok. Ama benim bazı kişilerle ilgili şüphelerim var…

BUNLARI BİLMENİZ ŞART
Önce veriler sıralamalıyım:
- Türkiye’nin 2011’de 3.7 milyar dolar olan altın ihracatı, 2012’de 16.3 milyar dolara ulaştı. Böylece İran-Türkiye ticareti yüzde 176 arttı. Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ülke İran oldu.
- Geçen yıl bütçe görüşmelerinde Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan şöyle konuştu: “Altın ihracatının yüzde 60’ını İran’a yaparken, bunun yaklaşık yüzde 30’unu Birleşik Arap Emirlikleri’ne yapıyoruz.”
- Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye’nin altın ihracatının artmasına açıklık getirdi. “En önemli neden İran” diyen Babacan, “Gazın parasını TL olarak banka hesabına yatırıyoruz. İran döviz olarak kendi ülkesine götüremediği için, altın alıp götürüyor.” Babacan, bu uygulamanın ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarından kaynaklandığını söyledi.
- ABD’nin İran yaptırımları uygulanmasını denetlemekle görevli Hazine Bakanlığı Müsteşarı David Cohen, 1 Temmuz 2013’ten itibaren İran’a ait özel ve devlet kuruluşlarına değerli metaller satışını yasaklandığını açıkladı. ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi’ndeki şöyle konuştu: “Altın yasağını ihlal eden herkese karşı yaptırımlarımızı istisnasız uygulayacağımızı hem devletlere hem de özel sektöre açıkça belirttik. (…) Türkiye’den İran’a altın gittiği konusunda hiç kuşku yok.” Washinton ardından Türkiye ve BAE’ne, İran’a altın göndermeyi bırakmaları çağrısında bulundu.
- 2013’te Türkiye’nin İran’a altın ihraç edememesi dış gelirlerine darbe vurdu. Altın ihracatı yüzde 62.4 azaldı.

RUHANİ 17 ARALIK’TA GELECEKTİ
- Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, 25 Kasım 2013’te şu sözleri etti: “Ambargoların önümüze koyduğu seti kaldıracağız. Türkiye, altın ve kıymetli madenler başta olmak üzere diğer ihraç ürünlerini de İran’a yeniden sevk edebilecek.”
15-16 Ocak 2014’te Başbakan Erdoğan’la birlikte İran’da olacaklarını belirten Çağlayan, “Önümüzdeki 2014’ün altı ayını en iyi şekilde değerlendireceğiz. Bu nedenle İran’a yapacağımız seyahat büyük anlam taşıyor” dedi.
- İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, 1 Kasım 2013’te Türkiye’ye geldi.
- Kasım sonunda Tahran’da Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları toplantısına katılan Ahmet Davutoğlu şu açıklamayı yaptı: “Temaslarımın son gününde İran Cumhurbaşkanı Sayın Ruhani tarafından kabul edildim. 17 Aralık’ta da kendisinin Türkiye’ye gelmesini bekliyoruz.” Davutoğlu, bunu Twitter’daki İngilizce hesabından da açıkladı.
- Türkiye, 17 Aralık’a polis operasyonuyla uyandı. Ve İran Cumhurbaşkanı Ruhani Konya’ya gelmedi.
- Kim geliyor dersiniz; ABD’nin İran yaptırımlarının uygulanmasını denetlemekle görevli Hazine Bakanlığı Müsteşarı David Cohen bugün Türkiye’ye geliyor. Cohen’in gezisi, Almanya, İngiltere ve İsrail’i de kapsıyor.

REZA ZARRAB İRAN AJANI MI
Adı Reza Zarrab.
29 yaşında. İran Tebrizli.
Şarkıcı Ebru Gündeş’in kocası. Türkiye kendisini öyle tanıdı. Zarrab ile ilgili medyada nedense sadece magazin haberleri var.
Oysa ilginç bir portresi var:
İş hayatına Birleşik Arap Emirlikleri’nde/Dubai’de 1996’da başladı.
Al Nafees Exchange ve Al Salam Center Exchange firmaları ile Dubai’de finans ve para piyasalarında faaliyet gösterdi.
2008’de Türkiye’ye geldi.
Babası Hüseyin Zarrab ve kardeşi Muhammed ile birlikte İstanbul’da “Royal Denizcilik A.Ş.” kurdu. Ardından demir çelik ve inşaat sektörüne girdi ve şirketinin adı “Royal Denizcilik Endüstriyel Makine Sanayi Ticaret A.Ş.” oldu.
27 Ekim 2011 tarihli Ticaret Sicili gazetesine göre, altın işlerini de yapmak için ismine bir ek yaptı. Şirketin yeni ismi bu tarihten itibaren “Royal Denizcilik Endüstriyel Makine ve Kıymetli Madenler Sanayi Ticaret A.Ş.” olarak değiştirildi.
Bu tarih, Türkiye’nin İran ve BAE altın ihracatında patlama yaptığı yıl.
Bugün Royal Holding bünyesinde 8 şirket var.
Bunlardan biri, “Safir Altın.”
Şirketin faaliyet raporundan okuyalım: “2012 yılında altın ve kıymetli madenler ithalat ve ihracatı yapmak üzere kurulan Safir Altın Ticaret Limited Şirketi, 2012 yılında Türkiye’nin gerçekleştirdiği 12 milyar dolarlık altın ihracatının % 46’sını gerçekleştirdi.”
Royal Holding’in yönetim kurulu başkanı 29 yaşındaki bir genç adam yapıyor bunları! Zarrab, İran istihbaratının elemanı olabilir mi? Şu nedenle sordum…

ÖRTÜLÜ PARA İŞLERİ NASIL YAPILIYOR
Türkiye, doğalgaz ihtiyacının yüzde 20’sini İran’dan karşılıyor. Bunun ödemesini altınla yapıyor. Nasıl mı?
İran’da devletin imtiyaz (özel hak) tanıdığı işadamları var. Anlaşılan o ki Reza Zarrab bunlardan biri. İran devleti, dış ticaret yapan bu isimlere düşük kurdan döviz sağlıyor.
“Dolar” ABD’nin sıkı kontrolünde olduğu için işlemler “euro” olarak yapılıyor. Elindeki “tümeni” (İran para birimi) veren imtiyazlı işadamı parasını dönemin kuruna göre örneğin, 2.100 tümen karşılığı 1 euro hesabından dövize çeviriyor. (Başka bir İranlı bu işlemi daha yüksek bir kur olan 2.250 tümenden 1 euro satışı yapabiliyor.) İmtiyazlı işadamı İran’dan euro’ya çevirdiği parayı Türkiye’ye getiriyor ve altın alıyor.
Satın aldığı altınları fiziki olarak İran’a ihraç eden bu imtiyazlı işadamı ülkesinde bunu yüksek kurdan elinden çıkarıyor ve aradaki kur farkından kâr elde ediyor.
Birleşik Arap Emirlikleri/Dubai gibi ülkeler de bu örtülü ticarette kullanılıyor.
Reza Zarrab’ın yaptığı bu. Türkiye’ye toplamda getirdiği paranın 87 milyar euro olduğu söyleniyor. Bu para Türkiye cari işlemler açığının biraz olsun kapatılmasına yarıyordu.

Gelelim finale…
ABD MİLLETVEKİLLERİNİN MEKTUBU
Washington‘ın en güçlü lobi örgütlerinden İsrail yanlısı AIPAC bu nisan ayında bir imza kampanyası başlattı. 47 ABD milletvekili destek verdi. Mektup ABD Başkanı ve Dışişleri bakanına gönderildi. Diyorlar ki:
“İran’a altın transferinde aktif olarak bulunan Halkbank’ın kara listeye alınmasını bekliyoruz.”
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın oğlu Kaan Çağlayan, Reza Zarrab ve Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan gözaltına alındı. Banka sadece bir günde borsada 12.4 değer kaybetti.
Bu “örtülü para transferlerinde” ülke kasası yerine kendi ceplerine de bir şey koydular mı bilmem.
Ama benim “büyük resimden” gördüğüm bu.
Fethullah Gülen‘in Yeşil Kart başvurusu için mahkemeye destek mektubu veren CIA ajanları George Fidas ile Graham Fuller, 17 Aralık Operasyonu hakkında ne düşünüyor acaba?

Yazdım; soru’suz gazetecilik olmaz!..
NOT: Evet bu yazı Erdoğan’a ders olsun. Çünkü biz gazeteciler gerçeğe aşığız ve sadece hakikatı ararız. Onun yandaş gazetecilerinden farkımız budur."
Soner Yalçın

Odatv.com

2013'te Aramızdan Ayrılan Ünlüler

Nasıl bir 2013'tü sonundaki 13 ün sırrı mıdır biraz sorunlu geçti. İyi gel 2014 lütfen iyi gel.  2013 yılı tüm sevdiklerimizi bir bir alıp götürdü.Tüm Türkiye'nin gönlüne taht kurmuş birbirinden değerleri bu isimlerin ayrılışı tüm sevenlerini yasa boğdu. İşte bu yıl içerisinde hayatını kaybeden Türkiye'nin tanınmış simaları...

24 Kasım 2013 Pazar

Yeni 24 Kasım


Öğretmenlik, yarının geleceğini bugün inşa eden ve geleceğin nasıl olduğuna yön verecek olan bir meslektir.

Bugün; Bazen tekme tokat dövülen, olmadık laflarla sövülen. Bazen bıçak, sustalı hatta silah çekip okul ortasında kovalanılan bir meslektir, öğretmenlik.
Kar, kış demeden, kadro, sözleşme demeden işinin başında olunan bir meslektir öğretmenlik. 
Önünde saygı ile eğilmesi gerekirken maalesef hiçbir itibarı kalmayan( istisnalar hariç) bir meslektir öğretmenlik. 
Kutsal yapısından uzaklaşmış, saygı ve sevginin kalmadığı bir meslektir öğretmenlik.

9-10 yaşında çocukların saygısızca makara geçtiği, Hayat Bilgisi, Pis Yedili, Arka Sıralar gibi akıllara zarar dizilerin etkisiyle bozulan öğrencilerin, eğitilmeye çalışıldığı bir meslektir öğretmenlik.

Bir çok soru ve sorunu içinde barındıran, hak ararken meydanlarda dövülen bir meslektir öğretmenlik.

Taşın altına elini koyup, biz nerede yanlış yapıyoruz diye herkesin kendi kendini sorgulaması ve acil çözümlerin üretilmesi gereken meslektir öğretmenlik.

Cevrikalfa İlköğretim Okulu, Mahmutpaşa Orta Okulu ve Pertevniyal Lisesinde hayatıma dokunmuş tüm öğretmenlerimin ve hala zorluklar içinde eğitim için çaba sarf eden tüm öğretmenlerin ellerinden öperim. Gününüz kutlu yarınınız umutlu olsun.

Saygı ve sevgilerimle.

25 Ağustos 2013 Pazar

Farklı taraflarımız olmalı


Neler oluyor diye bile sormak istemiyorum kendime.
Haber seyrettikçe, dinledikçe yada okudukça nevrim dönüyor artık.
Neler olduğunu bildikçe, anladıkça bir kaplumbağa gibi kapanmak istiyorum kabuğuma.
Kimse kimseyi anlamıyor, anlamak istemiyor, bilerek anlaştırılmak istenmiyor çünkü amaç anlaşmazlıklar içinde yaşanması zor bir hayat içine sokmak. Hiç düzelmeyen ruh halimizi daha da bozmak.
Neden anlaşalım, neden birbirimizi sevelim ki ne gerek var ki. Sen benim gibi düşünmüyor ve benim gibi yaşamıyorsan benden değilsin.
Herkes bizim gibi düşünsün, sakın farklı sesler çıkmasın, sakın farklı yanlarımız olmasın. Amman hepimiz birbirimize benzeyelim.
Ben, benim gibilerle yaşamak istiyorum, istemeyen defolsun gitsin. Benim gibi olmayan yerin dibine batsın. Benim gibi düşünmeyeni anlamak onu dinlemek zorunda değilim ki… Biz ne dersek o.
Hem siz kimsiniz ki bize yol göstermeye çalışıyorsunuz, önce haddinizi bilin de öyle konuşun. Öyle ya senle ben bir miyiz?
Seni dinlemiyorum, sen faklı konuşuyorsun, bakışın çok farklı sus! lütfen, bla bla blaaaa blaaa.. Dinlemiyorum seni! Bak hala konuşuyor ya, senin var ya ağzını yüzünü…

Ne oluyor arkadaş, neler oluyor.
Dünya iyice bir birine girmiş ve her yanımız kan gölü iken neden biz kendi kendimizi yemeye, ezmeye  çalışıyoruz ki. Lütfen geçmişte yapılan hatalar şimdi yapılmasın. Gerçekten birbirimizi daha çok dinmeleye ve anlamaya ihtiyacımız olduğu bir dönemdeyiz.
Her ne tarafta olursak olalım, biraz daha karşımızdakini düşünmeye anlamaya çalışalım. Bugün güç iktidar bende diye her düşündüğümüzü her istediğimizi yapamaya çalışamayız. Her şey bizim istediğimiz gibi olamaz. Ya da biz iktidar gibi düşünmüyoruz diye yakıp, yıkamayız.
Yaşadığımız son 40-50 yılda güç çok kere el değiştirmiştir. Ve güç olması gereken yere yani halkın eline doğru gitmektedir. Nasıl mı?
1983’lere kadar asker gücüyle yönetilen memlekette yaşananlar hiçbir zaman unutulmadı. Asker o kadar güçlüydü ki meclisin üzerinde bir çok irade almış ve çok kere meclisi fes etmişti. Nitekim 1980’de de böyle oldu ve asker bir kez daha meclise dur dedi.
1983’e kadar devam eden asker gücü  bu sefer sivil bir yapıya dönüştürülmeye çalışıldı ve makyajlı vekillerden partiler kuruldu ve emekli askerlerden (Bülent Ulusu)başbakanların çıkarıldı dönemlerden geçildi.
Ne zamana ki 1983’te Anavatan Partisi ortaya çıkana kadar, işte gücün sivilleşmeye başladığı yıllar. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Ve netekim olmadı da. Halkın içinden çıkardığı bir temsiliyet iktidardaydı. Tabi ki gücün el değiştirmesi herkesin içine kolay sindireceği bir şey olamazdı. Özal’la birlikte terör belası sardı ülkeyi Asala bitmiş başka bir örgüt yıllarca bu ülkenin başına bela olacaktı, hala olmuyor mu?
Özal’dan sonra ülke de çok şey değişti ve değişmeye devam etti. Ta ki Özal ülke siyasetinden silinene kadar. Sonra yine kaos ve koolisyon iktidarları geldi. Ülke yine bunalmış ve arayış içine girmişti. Güç kendine yer arıyordu ve AK parti ile yeni yerini bulmuştu. Unutulmuş ve kendine önem verilmediğini hissedenler, kendine umut olacağını düşündüğü ve kendilerinin arasından geldiğini gördüğü yeni bir oluşuma güç imkanı verdi. AK parti ilk seçim döneminde büyük bir oy oranıyla ülke tarihindeki yerini aldı. Akparti ile de çok şey değişti.  Kendisinden önceki dönemlerde güç sahibi olan asker artık meclisin altında bir kurum olarak çalışan bir yapıya girdi. Kimi için çok iyi kimi için berbat sayılan düzenlemeler yapıldı zaten konumuz bu değil. Amaç parti çalışmalarının reklamı değil, sistemin değişimi.
Partilerin değerlendirmesini halk zaten kendi yapıyor. Bakınız ülke tarihinde büyük kararlar almış ANAP, DYP, DSP gibi partiler artık siyasi tarihin derinliklerinde yerlerini aldılar. Bu partilere oy verenler değil mi yine bu partileri tarihin karanlık sayfalarına gömenler. Artık önemli olan halkın ne isteği. Halk kendini adam yerine koymayanları, hep ikinci plana atanları, sözlerini dinlemeyenleri, ötekileştirenleri ne yapacağını ve nasıl yapacağını evelallah çok iyi biliyor. Biz yeter ki elimizdeki halk olma gücünü yitirmeyelim. Gerisi elbet bir şekilde oluyor.
Herkes aynı düşünceyi paylaşmak zorunda değildir. Farklı taraflarımız olmalı, özgürlüğünde bir sınırı olmalı ve senin özgürlüğünün kısıtlamaya başladığı yerde, benim özgürlüğüm bitmeli. 

7 Ağustos 2013 Çarşamba

Bayram


Harç bitti yapı paydos :)
Geldik bir Ramazanın daha sonuna yarın bayram.
En azından bu üç gün çok güzel geçsin.
Her şeyi ama her şeyi kötülük adına kalbimize ağır gelen her şeyi (küslük, öfke,nefret her neyse o kalbimizin üstünde ağır duran şey) bir kenara bırakıp kendimiz ve çevremizdekiler için çok ama çok güzel geçirmeye gayret edeceğimiz 3 gün.
Her ne kadar eski değeri olmasa da bayram güzeldir. Değersiz olan bayram değil sakın yanlış anlamayın bizim bayramlara atfettiğimiz değerin düşüyor olmasıdır.
Aslında birbirimizi hatırlamamızın en güzel göstergesi değil miydi bayramlar. Uzaklarda kalan eş, dost arkadaş veya akrabanın birbirini hatırladığı günler. Hal hatır sorduğu, gelip görüşüp kaynaştığı, hemhal olduğu zamanlar dı bayramlar. Şimdi bayramların nasıl olduğunu nasıl geçtiğini anlatmak istemiyorum.
Şimdi yerini sms’in aldığı bayram tebriklerini hatırlıyorumJ Gönderilecek kişiye göre bayram kartları alınır ve bu kartlara kısa mesajlar yazılır ve postaneden postalanırdı. Aynısı karşıdan size gelirdi.
Bayram gelişi ayrı bir güzellikken bayramın kendisi ayrı bir güzeldi. Bayramlıklar alınır o gece sabah olması için dualar edilirdi. Sabah olsun ki yeni alınan o gıcır gıcır ayakkabı, pantolon ya da gömlek  giyilsin istenirdi. O zamanın yokluğumuydu onları bu kadar değerli yapan yoksa bize daha mı farklı geliyordu her şey bilemedim. Bayram için alınan ayakkabımın baş ucumda yattığımı hatırlarım.
Her zaman bayrama güzel girilmez bazen sorunlar olabilirdi fakat anne ve babalarımız bunu bize hissettirmemek için elinden gelini yaparlardı.
-              Önce çocuklara bir şeyler alalım hanım, benim geçen yıl ( en az 3 yıl öncedir o) aldığım ayakkabı temiz hala, ben onları giyerim.
-              Tamam bey, bende zaten annem kumaş getirmişti ondan bir bluz diki veririm .

Çocukluğumdan şöyle bir şey hatırlıyorum. Sanırım babamın işleri o zamanlar iyi gitmiyordu ve bize bayramlık alamayacaklardı. Babam ile annemin konuşmadan anlaştıkları dönemler (bir bakış yeter hacı J neyse).  Biz dört kardeşiz annem inanın iki gecede 4 erkek çocuğuna aldığı iplerden 4 kazak örmüş ve diğer bir şeylerle bizi bayrama hazırlamışlardı.

Bayram, bayramlar güzeldir.

Sabah bayram namazı için camiye gitmek zor gelse de namaz bittikten sonra eve kahvaltıya koşmak ayrı bir güzellikti. Fırından sıcak ekmekler alınır hep birlikte sofraya. Biz camideyken o sofra tüm ihtişamıyla hazırlanır Allah ne  verdiyse konulurdu sofraya. Tüm tayfa aynı evde aynı sofrada, curcuna.

Sonra bayramlaşma ve ödeme alma vakti. Bakalım alınacak bayram harçlığı geçen bayramın üstünde mi? Bayram harçlığına zam var mı?

Sonra sokağa çıkıp mantar, çatapat, torpil, kızkaçıran alıp ortalığı şenlik alanına  çevirmek gibi eylemlerimiz vardı. (Hoş şimdi bunların daha gerçekleri ile sokaklar caddeler her gün bu havada ya neyyyyse)
Hatta bir bayram sabahı mantarla oyun yapacağız diye acayip bir kaza bile geçirdiğimi hatta ölümden döndüğümü hatırlıyorum. Fenaydı ?

Komşular gelirdi. Bakın komşular derken aynı apartmandaki amca ve teyzeler değil aynı sokak üzerinde bilmem kaçıncı evden bilmem kaçıncı eve kadar komşular, yok öyle. Komşu iyi gün dostu olduğundan daha çok, kötü gün dostuydu ve bu öyle güçlü bir dostluktu ki temelinde güven vardı. Kimse kimseyi başka görmezdi.
 Bugün nasıl diye sormayalım isterseniz.
Dedim ya yokluk muydu, güven miydi, saygı mıydı? Bayramları bu kadar güzel ve bir arada yapan bilmiyorum.
Sadece bu önümüzdeki 3 gün o eski bayramlar tadında yaşayabiliyor olsak. Sonra yine o çağdaş, kentli, modern hayatımıza geri dönsek. Kendimize çok mu kötülük yapmış oluruz. Ne yapmamız gerektiğini artık ben söylemeyeyim.
Bayramınız bayram olsun dileklerimle,

4 Ağustos 2013 Pazar

Hasbi Rabbi



Sami Yusuf – Hasbi Rabbi
Albüm Adı : My Ummah

O Allah the Almighty Allahu Allah
Protect me and guide me Allahu Allah
To your love and mercy Allahu Allah
Ya Allah don’t deprive me Allahu Allah
From beholding your beauty Allahu Allah
O my Lord accept this plea Allahu Allah

Hasbi rabbi cellallah
Allahu Allah
Ma fi kalbi ğayrullah
Allahu Allah

Hindi:
Wo tanha kaun hai Allahu Allah
Badshah wo kaun hai Allahu Allah
Meherba wo kaun hai Allahu Allah
Kya unchi shan hai Allahu Allah
Uskey sab nishan hai Allahu Allah
Sab dilon ki jan hai Allahu Allah

Turkish:
Affeder gunahi Allahu Allah
Alemin padisahi Allahu Allah
Yureklerin felahi Allahu Allah
Isit Allah derdimi, bu ahlarimi
Rahmeyle, bagisla gunahlarimi
Hayreyle hem aksam hem sabahlarimi

Arabic:
Ya rabbe’l alemin Allahu Allah
Salli ala Tahal emin Allahu Allah
Fi kulli vaktin ve hıyn Allahu Allah
Imla’ qalbi bil yaqin
sebbitnii ala hazeddiyn
vağfirli vel muslimin

Hasbi rabbi cellallah
Allahu Allah
Ma fi kalbi ğayrullah
Allahu Allah