26 Nisan 2013 Cuma

Ahmet Kaya


Üzerine çok şey söylenebilir fakat bence izlemek daha güzel. 

 
 
 
Emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler. Umarım bu blogta yayınlanmasına kızmazlar.

Herşeyde bir hayır var



Her İşte Bir Hayır Vardır !

Bir zamanlar Afrika'daki bir ülkede hüküm süren bir kral vardı. Kral, daha çocukluğundan itbaren arkadaş olduğu, birlikte büyüdüğü bir dostunu hiç yanından ayırmazdı. Nereye gitse onu da beraberinde götürürdü. Kralın bu arkadaşının ise değişik bir huyu vardı. İster kendi başına gelsin ister başkasının, ister iyi olsun ister kötü, her olay karşısında hep aynı şeyi söylerdi:
"Bunda da bir hayır var!"

Bir gün kralla arkadaşı birlikte ava çıktılar. Kralın arkadaşı tüfekleri dolduruyor, krala veriyor, kral da ateş ediyordu. Arkadaşı muhtemelen tüfeklerden birini doldururken bir yanlışlık yaptı ve kral ateş ederken tüfeği geriye doğru patladı ve kralın baş parmağı koptu. Durumu gören arkadaşı her zamanki sözünü söyledi:

"Bunda da bir hayır var!"

Kral acı ve öfkeyle bağırdı: "Bunda hayır filan yok! Görmüyor musun, parmağım koptu?" Ve sonra da kızgınlığı geçmediği için arkadaşını zindana attırdı.

Bir yıl kadar sonra, kral insan yiyen kabilelerin yaşadığı ve aslında uzak durması gereken bir bölgede birkaç adamıyla birlikte avlanıyordu. Yamyamlar onları ele geçirdiler ve köylerine götürdüler. Ellerini, ayaklarını bağladılar ve köyün meydanına odun yığdılar. Sonra da odunların ortasına diktikleri direklere bağladılar. Tam odunları tutuşturmaya geliyorlardı ki, kralın başparmağının olmadığını farkettiler. Bu kabile, batıl inançları nedeniyle uzuvlarından biri eksik olan insanları yemiyordu. Böyle bir insanı yedikleri takdirde başlarına kötü şeyler geleceğine inanıyorlardı. Bu korkuyla, kralı çözdüler ve salıverdiler. Diğer adamları ise pişirip yediler.

Sarayına döndüğünde, kurtuluşunun kopuk parmağı sayesinde gerçekleştiğini anlayan kral, onca yıllık arkadaşına reva gördüğü muameleden dolayı pişman oldu. Hemen zindana koştu ve zindandan çıkardığı arkadaşına başından geçenleri bir bir anlattı.

"Haklıymışsın!" dedi. "Parmağımın kopmasında gerçekten de bir hayır varmış. İşte bu yüzden, seni bu kadar uzun süre zindanda tuttuğum için özür diliyorum. Yaptığım çok haksız ve kötü bir şeydi." "hayır" diye karşılık verdi arkadaşı.

"Bunda da bir hayır var."

"Ne diyorsun Allah aşkına?" diye hayretle bağırdı kral.

"Bir arkadaşımı bir yıl boyunca zindanda tutmanın neresinde hayır olabilir."

"Düşünsene, ben zindanda olmasaydım, seninle birlikte avda olurdum, değil mi? Ve sonrasını düşünsene?"
 

25 Nisan 2013 Perşembe

Biraz SABIR

Ne garip bir dünyada yaşıyoruz.arkadaş, eğer sen karşındaki gibi düşünüyorsan ya da ona yakın (hayat tarzında) yaşayabiliyorsan süper, yok azıcık bi değişikliğin varsa yandın. Kimileri giyindiğine, kimileri yediğine, kimileri içtiğine, konuştuğuna yazdığına karışır ya da karşı çıkar. Daha sıkıntılısını arıyorsanız o da var (zaten asıl kızdığım da bu!). Sen adamlar gibi düşünmüyor tahammül yok vur abalıya... "Tahammül" kelimesi bu abilerin ya da ablaların lugatında yok. Hele sen kültür ya da eğitim seviyesi olarak geride isen (kültürüde tartışırım, eğitimide) vay haline abi.
A bu ne ya adam Müslüm dinliyor.
-Dinler

-Heyy o nasıl gömlekti ya kızım çok fenaydı hani aa a..
Sanane, sana ne

-Dindar yaşamaya çalışıyormuş sana ne? İçiyor, alemlere akıyormuş bana ne? Facebook'ta özlü söz, dini içerikli yazı en acılısından şarkılar paylaşıyormuş kime ne? İki kelime ile üçüncüsünü bir araya getirip bir cümle bile kuramıyormuş. Kuramasın ...
Biraz saygı biraz tahammül... Eğer karşındaki kişi senin özgürlüğüne engel olacak fiili bir eylem tavır ve hareket içine girmediği sürece Biraz SABIR ......

45 ten geri bakarken

Yaşanan dünler bir rüya tadında zihnin bir köşesinde  yerini almıştır. Sanki uyumuş, uyanmışsın da bugün oluvermiş. Oysa rüya gibi geçen onca zaman kimi için yirmi, kimi için otuz, kimi içinse daha fazladır da anca fark edilir.

Oyuncaklarınla, arkadaşlarınla oynadığın, ilkokula başladığın günler daha dün gibi değil midir?
Orta öğretim, lise zamanları, ilk olarak yapmaya başladığın şeyler... Her anı beraber yaşayacağın sandığın sonrada bir anı olan o ilk aşklar...Şimdi bir rüya tadında hafızada yerlerini almıştır artık. 

O kadar çabuk ilerler ki zaman, dünya seni içine öyle alır ki, gözlerin  hiç bir şeyi göremez. 

Çocukluktan delikanlılığa geçiş aslında o kadar hızlı olur ki, birden sesin kalınlaşır, vücut değişir, davranışlar ve tepkiler farklılaşır. Ne oluyoruz demeden yaşamaya başladığın dünyanın içinde her şey değişir. Doğru sandıkların, güçlü bildiklerin, görmeden inandıkların, görerek inandıkların hepsi bir farklıdır artık. Bir sorgu, bir heyecan, bir baş kaldırış öncesinden farklı bir duruş.

Artık yönünü söyleyen birileri olsa da bazen nereye gideceğine karar vermeye başlamışsındır artık.

24 Nisan 2013 Çarşamba

Trajikomik Alo 174 şikâyetleri


 
 
 
Alo 174 Gıda Hattı'na gelen trajikomik şikayetler duyanlara 'pes' dedirtiyor. Bir kadın kocasından, bir vatandaş hayvana benzetilen ekmek yapılmasından şikayet ediyor
Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın 14 Şubat 2009'da hayata geçirdiği Alo 174 Gıda Hattı'na vatandaşlar aldıkları ürünlerle ilgili 7 gün 24 saat şikayette bulunabiliyor. Bugüne kadar yüz binlerce şikayetin yapıldığı hat, kimi zaman hem komik hem de düşündürücü başvurulara sahne oluyor. SABAH ANADOLU ulaştığı "bu kadarına da pes" dedirten ilginç başvuruları derledi.

KOCASINI ELE VERDİ

Hattı arayanlar sadece gıdalar hakkında ihbarda bulunmuyor, kimisi de eşini şikayet ediyor. Vicdanının rahat olmadığını anlatan bir kadın, "Eşimden şikayetçi olmak istiyorum. İşyerinin üretim izin belgesi yok. Hiçbir resmi evraka sahip değil. Daha önce işletme mühürlendi ancak mührü kırıp faaliyet gösteriyor. Ben 'yapma' dedim ama hala devam ediyor. Vicdanım rahat değil onun için şikayetçi olmak istiyorum" diyor.

'KUŞUM ÖTMÜYOR'

Bir işletmede sahte veteriner çalıştırıldığını iddia eden kişi, hayvanların sağlıksız ortamlarda tutulduğunu anlatıyor. Muhabbet kuşlarının üzerine alkol sıkıldığını iddia eden kişi, "Gümrükten rahat geçsin diye hayvanların üzerine alkol dökülmüş. Kuşların gözü kıpkırmızıydı" diyerek, denetim yapılmasını istiyor. Vatandaşın biri ise aldığı muhabbet kuşunun evde ötmediğinden şikayet ediyor.

EKMEK TİMSAHA BENZİYOR

Unlu mamullerle ilgili şikayetlerin yoğunlukta olduğu Alo 174 Gıda Hattı'na başvuran bir kişi ise ekmeklerin şeklinden rahatsızlığını dile getiriyor. Vatandaş, markette unlu mamuller bölümünde timsah, kaplumbağa gibi hayvanların şeklinde ekmek üretilmesini eleştiriyor. Şikayette bulunan şahıs, "Ekmeğin hayvanlara benzetilmesi hiç hoş değil" diyerek düşüncesini de iletiyor.

SOYUMUZ KURUTULACAK

Hattı arayan bir kişi ise ilginç bir iddiada bulunuyor. Bu vatandaş, Ankara'daki barlarda, gece kulüplerinde bira bardaklarının içine nitrik asit sürüldüğünü iddia ediyor. Bununla Türkler'in soyunun kurutulmasının amaçlandığını düşündüğünü dile getiren şahıs, barlarda, gece kulüplerinde denetim yapılarak bunun önlenmesini talep ediyor.

KEDİM CİĞERDEN ÖLDÜ

Aldığı tavuk ciğerini kedisine yediren bir vatandaş hayvanın öldüğünü anlatıyor. Ciğeri yedirdikten sonra kedisinin öldüğünü açıklayan kişi, "Veterinere gittim. Kedimin ölümüne 'gıda zehirlenmesi' teşhisi koydu. Ancak ürünü attım. Etiket bilgileri yok. Ciğeri aldığım yerden şikayetçiyim, buranın denetlenmesini istiyorum" diyor.

AYNI KİŞİ OLMASIN

Bir vatandaş ekmek aldığı fırında parayı da aynı kişinin vermesinden rahatsızlık duyuyor. Bunu ise şu şikayetiyle dile getiriyor: "Ekmek aldığımda para verdiğim kişinin hem parayı tutup hem de ekmek vermesinden rahatsızım. Ekmek veren kişi ile para alan kişinin ayrı olması gerekir. Salgın olduğunda bu durumun yaşanmasından rahatsız oluyorum."

İLAÇLAR ZAYIFLATIYOR MU?
Vatandaşların en çok merak ettiği konular arasında ise gıda takviyeleri, zayıflama ilaçları bulunuyor. Başvurularda, genellikle bu ürünlerin bakanlık tarafından onaylı olup olmadıkları soruluyor. Ayrıca bu ürünlerin kilo aldırıcı, zayıflatıcı ve cinsel gücü arttırıcı oldukları yönünde iddiaların olduğu, bunların ne kadarının doğru olduğu öğrenilmek isteniyor. Zayıflamak, kilo almak ya da cinsel gücü artırmak için bu ürünlerin kullanılıp kullanılamayacağı da merak ediliyor.


Kaynak:
 
  • ASLI UYUR
  • 24.04.2013
  • http://www.sabah.com.tr/Anadolu/2013/04/24/trajikomik-alo-174-sikyetleri
  • 23 Nisan 2013 Salı

    Adnan Menderes (1899 - 1961)





    1899 yılında Aydın’da doğdu. Babası İzmirli Katipzade İbrahim Ethem Bey, annesi Aydınlı Hacı Alipaşazadeler’den Tevfika Hanım’dır.Anne ve babasını küçük yaşta kaybetti. O'nu anneannesi büyüttü. Tahsil hayatına İzmir İttihat ve Terakki Mektebi’nde başlayan Adnan Menderes, Kızılçulu Amerikan Koleji’nde okurken misyonerlerle başı derde girdiği için, çeşitli makamlara müracaat etti. Müracaat ettiği makamların birinin başında Celal Bayar vardı. Bayar’la böyle tanışmış oldu.
    Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitiren Adnan Menderes, Birinci Dünya Savaşı sırasında yedeksubay olarak askerliğini yaptı. Aydın’da bazı arkadaşlarıyla birlikte Ayyıldız Çetesi’ni kurdu. Daha sonra Söke’de Piyade Alay Yaveri olarak savaşa katıldı. Savaştan sonra İstiklal Madalyası aldı.
    Ali Fethi Okyar tarafından 1930 senesinde kurulan ancak kısa sürede kapatılan Serbest Fırka’nın Aydın Teşkilatı'nı kurarak başkanı oldu. Bu parti kapatılınca CHP’ye girdi ve 1931 yılında bu partiden Aydın Milletvekili seçildi.
    1945 senesine kadar TBMM’de komisyon raportörlüğü yapan Adnan Menderes, o yıl Saracoğlu Hükümeti’nin getirdiği Toprak Kanunu Tasarısı'nı şiddetle reddederek, komisyondan istifa etti. Partide yaptıkları muhalefetten dolayı, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü ile birlikte CHP Disiplin Kurulu tarafından 12 Haziran 1945’te ihraç edildiler.
    Celal Bayar da hem partiden hem de milletvekilliğinden istifa etti. Bu hareketler Demokrat Parti’nin 7 Ocak 1946’da kurulmasına sebep oldu. 1946 seçimlerinde Demokrat Parti’den Kütahya Milletvekili olarak meclise girdi. Celal Bayar’dan sonra ikinci adam durumuna geldi.
    14 mayıs 1950 seçimlerinde DP oyların 53,5’ini alarak iktidar oldu. 10 senelik DP iktidarının tek başbakanı oldu ve o döneme damgasını vurdu. İktidarı zamanında 5 hükümet kurdu. Bu 10 senelik zaman içinde Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde büyük gelişmeler oldu. Sanayileşme ve şehirleşme hamlesi başladı, köye makine girdi, ulaşım, enerji, eğitim, sağlık, sigorta ve bankacılık yeniden başladı. Türkiye kalkınma kavramıyla tanıştı.
    27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan askeri darbeyle iktidardan indirildi. Yassıada’ya hapsedildi. Milli Birlik Komitesi tarafından kurulan Yüksek Adalet Divanı’nca idama mahkum edildi. Yassıada'da tutuklu bulunduğu sırada çeşitli işkencelere maruz kaldığı söylenir.
    Türk demokrasi tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biri olan Adnan Menderes 1930 yılında Serbest Fırka'ya katıldı. Serbest Cumhuriyet Fıkrası feshedildikten sonra, Celal Bayar'la görüşerek, Cumhuriyet Halk Partisine girdi, en sonunda da Mustafa Kemal'in "Bugün konuştuğum genç, elbette burada bizim parti mutemetleri ile çalışamaz. Şayan-ı dikkat bir gençtir" cümlesi ile beğenisini kazanmıştı ve 1931 yılında CHF Aydın Milletvekili seçildi, 1945 yılına kadar CHF Milletvekilliğini sürdürmüştür.
    Adnan Menderes o dönemi şöyle anlatıyor:
    "Atatürk zamanında ben, Aydın'da Serbest Fırka'nın reisiydim. Fethi Bey bizzat Aydın'a gelerek, Serbest Fırka ile meşgul oldu. Aydın'daki belediye seçimlerini kazandım. Gayet dürüst bir mücadeleye giriştim. Halk Fırkası ileri gelenleri ile tanışıyordum. Ama Halk Partisi'ne, onların rica ve ısrarına rağmen girmemiştim... Fethi Bey'in partisi, malum şartlar altında feshedildi. Memlekete derin bir teessür hakim oldu. Halk Partisi kendisini toparlamak istedi. Vilayetlere heyetler gönderildi. Bu arada Izmir ve Aydın'a da, Celal Bayar riyasetinde bir heyet geldi...Ben gelen heyetle bir hafta temas etmedim. Nihayet, Celal Bayar tanıdığım ve hürmet ettiğim bir zattı. Vasıf Çınar Ittihat ve Terakki mektebinden hocamdı... Ve temas temin edildi. Bu muhterem zatların ibram ve ısrarı üzerine, Halk Partisine girerek, fikirlerimizi parti içinde müdafaa etmek muvafık olacaktı. O zamana kadar ve benimle beraber Halk Partisi'ne karşı çekingen tanınan arkadaşlarla, Halk Partisi'ne girdik." (Bilgin Çelik, " Toplumsal Tarih Aralık 2000", "Aydın'da Serbest Fırka ve Belediye Seçimleri )
    1945 senesine kadar TBMM'de komisyon raportörlüğü yapan Adnan Menderes, o yıl Saracoğlu Hükümeti'nin getirdiği Toprak Kanunu tasarısını şiddetle eleştirerek komisyondan istifa etti.Partide yaptıkları muhalefetten dolayı bir süre sonra Refik Koraltan ve Fuat Köprülü ile birlikte CHP Disiplin Kurulu tarafından 12 Haziran 1945'te ihraç edildiler.
     
    27 Mayıs Darbesi, 27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerçekleşmiş ilk askerî darbe. Ayrıca 27 Mayıs Askerî Müdahalesi ya da 27 Mayıs İhtilâli olarak da anılır. Darbe emir komuta zinciri içinde yapılmamıştır; 37 düşük rütbeli subayın planları ile icra edilmiştir. Kritik mevziler bu subayların ellerindeki asker ve silahlarla önce ordudaki komuta kademesinin etkisiz hale getirilmesi ile ele geçirilmiştir. Sonra cumhurbaşkanı ve hükümet üyeleri tutuklanarak, hükümet; 235 general ve 3500 civarında subay (daha çok albay, yarbay, binbaşı) emekliye sevk edilerek, ordu; 1402 üniversite öğretim görevlisi görevden alınarak ve bazı üniversiteler kapatılıp el konularak, üniversiteler; 520 hakim ve yargıç görevden alınınarak, yargı kontrol altına alınmıştır.
    Darbeden sonra darbeyi planlayan ve icra eden 37 düşük rütbeli subay ve Emekli Orgeneral, Cemal Gürsel'in oluşturduğu Millî Birlik Komitesi ülke yönetimini üstlendi.
    1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti'nin ülkeyi gitgide bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü gerekçelerini ileri sürerek Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde bir grup subay, 27 Mayıs 1960 sabahı ülke yönetimine bütünüyle el koydu. 37 subaydan oluşan Millî Birlik Komitesi bu harekat ile anayasa ve TBMM'yi feshetti, siyasi faaliyetleri askıya aldı, Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Başbakan Adnan Menderes başta olmak üzere birçok Demokrat Partiliyi tutuklattı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun, İstiklal Savaşı kahramanlarından Ali Fuat Paşa, Kore gazisi Tahsin Yazıcı ve emekli olduktan sonra DP'den milletvekili seçilen eski Genelkurmay başkanı Mehmet Nuri Yamut da tutuklananlar arasındaydı.
    3. Ordu Komutanı Orgeneral Ragıp Gümüşpala'nın, eğer darbenin lideri kendisinden daha kıdemli değilse ordusuyla Ankara'ya yürüyüp isyancıları yakalayacağını söylemesi üzerine darbeden haberi olmayan Emekli Orgeneral Cemal Gürsel Milli Birlik Komitesi'nin başına getirildi. Bu darbenin daha sonraki yıllarda meydana gelen askeri darbelerden farkı[, Türk Silahlı Kuvvetleri emir komuta zinciri içinde yapılmamış olmasıydı; nitekim dönemin Genelkurmay başkanı da yönetime el koyan askeri güçler tarafından tutuklanmıştı.
     
    Darbe
     
    Başkent Ankara'yı ele geçirmek için Tümgeneral Selahattin Kaplan komutasındaki 28. Tümen, Tuğgeneral Yusuf Demirdağ komutasındaki Zırhlı Eğitim Merkezi (Etimesgut), Süvari Yarbay Reşit Çölok komutasındaki 43. Süvari Alayı, Binbaşı Hakkı Bozkaya komutasındaki Tank Taburu (Harp Okulu arkası) gibi birliklerin ikna edilmesi ya da etkisizleştirilmesi gerekirdi.
    23 Mayıs Pazartesi, harekât tarihi 25 Mayıs 1960 olarak kararlaştırılmış ve parolalar belirlenmiştir: zamanında gerçekleşirse "Dündar Seyhan'ın oğlu sınıfını geçti.", ertelendiği takdirde "Dündar Seyhan'ın oğlu bütünlemeye kaldı."
    27 Mayıs 1960 sabah saat 3.15'te piyade birlikleri ve süvari grubu, 3.30'da tanklar hareket etti. Saat 4.36'da  Albay Alparslan Türkeş tarafından radyoda okunan ilk bildiri ile harekat bütün Türkiye ve dünyaya ilan edildi.
    İlk olarak Tuğgeneral Yusuf Demirdağ evinden alınıp Harp Okulu'na getirilmiş ve nezarethaneye kapatılmıştır. Bundan sonra Refik Koraltan getirilmiştir. 2. Ordu komutanı Orgeneral Suat Kuyaş da enterne edilmiştir. Celâl Bayar Çankaya Köşkünde Veteriner Tuğgeneral Burhanettin Uluç, Topçu Yarbay Abdullah Tardu, Kurmay Albay Sami Küçük tarafından gözaltına alınmıştır. Bu arada komite üyelerinden Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı komutanı Kurmay Albay Osman Köksal da yanlışlıkla içeriye kapatılmıştır.
    Adnan Menderes Eskişehir'den Konya'ya gitmek üzere Kütahya'ya geçtiğinde Keşif Tabur komutanı Agasi Şen ve Binbaşı Muhsin Batur tarafından gözaltına alınmış ve Ankara'ya getirilmiştir. Darbenin ilk günü, Bayar, Menderes, Koraltan, Fatin Rüştü Zorlu ve Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur ve diğer hükûmet üyeleri Harp Okulunda, öğrenciler tarafından darp edilmişler ve enterne edilmişlerdir. İçişleri Bakanı Namık Gedik ise tutuklu olduğu odanın penceresinden aşağıya atlayarak intihar etmiştir; fakat pencereden aşağıya atılarak öldürüldüğünü savunanlar da mevcuttur.
    Cemal Gürsel, İstanbul Yeşilköy Askerî Havaalanı'ndan kalkan C-47 ile İzmir Karşıyaka Bostanlı'daki evinden alınıp saat 11.30'da Ankara'ya Harp Tarih binasına gelmiş ve saat 16'da radyoda konuşma yapmıştır.
    27 Mayıs 1960’tan, seçimlerin yapılarak normal yaşama geçildiği 15 Ekim 1961 yılına kadar geçen süre, askerin Milli Birlik Komitesi (MBK) eliyle cunta olarak iktidarda olduğu dönemdir. Bu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin anayasal bütün hak ve yetkileri 38 subaydan kurulu MBK’nin eline geçti. MBK ülkeyi yayımladığı tebliğlerle askeri cunta olarak idare etmiştir.
    3 numaralı Tebliğ ile her türlü siyasi parti neşriyat ve faaliyetleri, gösteri yürüyüşleri ve her türlü toplantı yasaklanmıştır. MBK faaliyetlerinin aksamaması için telsiz ve telefon görüşmelerini kısıtlayan 4 ve 5 numaralı Tebliğlerden sonra, ordunun görevini açıklayan 6 numaralı Tebliğ yayımlanmıştır. 6 numaralı Tebliğin ilk fıkrasında,
    “Türk Ordusu bir kere daha tarihi bir vazife karşısında bulunuyor. Bu vazife; dâhilde memleketi buhran ve felakete sürüklemek isteyen hırslı politikacıların elinden kurtarmaktır” demektedir.
    Aynı şekilde 13 ve 32 numaralı Tebliğlerde bu darbenin yapılış gerekçeleri şöyle yer bulmuştur:
    “Biz vatandaşları birbirine düşürecek bir kardeş kavgasını önlemek için bu işe giriştik”. “Milli İnkılâp, hiçbir şahsın, hiçbir zümrenin lehine yapılmış bir hareket değildir. Muhterem halkımızın, köylü ve işçilerimizin demokrasiye kavuşması, hak ve hürriyetinin teminatı, iktisadi kalkınması, ana prensibimizdir. Vatandaşların hususi işlerinde ve her türlü çalışma yerlerinde, kardeşlik duyguları ve huzur içinde bulunmaları esastır.”
    İsmet İnönü'nün Mebusevleri Ayten sokak (no. 22)'taki evi de koruma altına alınmıştır.
    MBK üyelerinden Muzaffer Karan ve Fikret Kuytak öteden beri CHP genel sekreteri İsmail Rüştü Aksal ile temas halindeydiler. Darbeden sonra bunlarla aynı grubu oluşturan Refet Aksoyoğlu, Suphi Gürsoytrak ve Ahmet Yıldız ile birlikte CHP ile irtibatlı olarak çalışmışlardır.
    İsmet Paşa, gerdeğe girecek bir delikanlı gibi iktidar için sabırsızlanıyor. (Cemal Gürsel)
    CHP'deki atmosferi "Aman ne iyi, asker geldi memkeleti kurtardı" olarak tanımlamıştır.
     
    Kaynak: